3 Ocak 2009 Cumartesi

" CİLAYI'nın Gerçek Sırrı.. "

Cilayi’nin sırrı!

Türkmenköy Mehmetali Toker Stadyumu için yapılan bu tanımlama bendeki anıları depreştirdi ve bu yazıyı kaleme almaya başladım. Cilayi meyilli araziyi anlatır. Bu tanım ilk defa Aytuma sahası için yapılmış olabilir, çünkü orası gerçek bir cilayi idi. Saha güneye ve batıya hafif meyilli olduğu için top kaçtığında geri getirilmesi bayağı zaman alırdı. Bladanisya’nın sahası Aytuma’dakinin yapılmasından kısa bir süre sonradır. Cilayi tanımlaması orası için de yapılırdı. Cilayinin sırrını merak eden Aytuma’ya gidip oradaki cilayiyi ve sonra Bladanisya’ya giderek tepeye çıkıp oradaki cilayiyi görmeli, cilayinin o günlerdeki ruhunu araştırmalı ve oluşan dönüşümün nasıl modernleşerek o zamanlar birinci ve ikinci ligde oynayan Piskobu ve Evdim’in nasıl önüne geçtiğini araştırmalıdır. Bunda hiç kuşku yoktur ki cilayinin ruhunu Londra’ya taşıyarak ısrarla o ruhu yaşatmak isteyen köylülerimizin (Kimseye haksızlık etmek istemiyorum, yardım edenlerin isimlerini siz yazın) büyük rolü vardır. Türkmenköy Aydın Spor Kulübü’nün nüvesi bu iki köy takımlarıdır. Bu ruhun devam ettirilmesinde rahmetlik Ali Namık’ın, Muharrem Gerçeker’in, İsmet Akim’in isimlerini mutlaka saymak gerekmektedir. Sahanın adını taşıdığı rahmetlik Mehmet Ali Toker’i rahmetle anıyorum.

Anılarımı yokladığımda, Gayrı Federe Takımlar Ligi’nin oluşturulması öncesinde, Aytuma’da 10-11 yaşlarında olduğumuz dönemde, 1964-1965 yılları olmalı yukarı harmanda ve Yeni Mektepte maçlar yaptığımızı hatırlarım. Bunlardan biri çok ilginçtir. Aşırı derecede yağmur yağan bir gündü. Öğle saatlerinde Bladanisya’nın çocukları, Aytuma’daki Yeni Mektebin avlusunda ziyaretimize geldiler. O tarihlere kadar iki köyün insanları arasında husumet vardı. Kim giderse gitsin “Aytuma kelleleri geldi! Ladanisga kelleleri geldi!” gibi sataşmalar olur, kavgalar çıkardı. Bizim baba tarafımız Aytumalı, ana tarafımız Bladanisyalı olduğu için gider gelirdik ve zor da olsa bir yumuşama sağlamıştık. İlk zamanlarda dağdan bizi taş yağmuruna tuttukları oldu. Ancak kahveye gidip söylediğimizde, Ahmet Berber (Eniştemiz) çok kızdı ve kim bu boku bir daha yersa elini ayağnı gıracam. Bu çocuklar bizimdir be utanmazlar! diye bir çıkıştı, ardından dostluklar başladı. O yağmurlu çamurlu okul avlusunda 7-8’er kişilik takımlar halinde, kale direği olarak taşları koyduğumuz bu maçı zanederim 9-8 Bladanisya çocukları kazanmıştı. Günlük okul kıyafetlerimiz sırtımızda oynadığımız bu maçtan sonra tanınmayacak hale gelmiştik. Her yanımız çamur içinde eve gittiğimizde Annemden işittiğim azarı ve anamın öfkesini hala daha hatırlarım. Bu maçın rövanşı, daha sonra Bladanisya’nın sahasının yapıldığı tepede yapıldı. Ben o maça annemden izin alamadığım için gitmemiştim.

1969 yılına geldiğimizde, ortaokul öğrencisi olduğumuz sırada, Limasol’da okulun “KOĞUŞ”denilen yurdunda kalırken, harçlığımdan biriktirerek meşin bir top satın aldım. O topun merağı ile hiç unutmam Cuma gün son iki ders Edibe Madi’nin İngilizce dersinden Mustafa Murat ile kaçarak top oynamaya gitmiş ve Pazartesi gün sabah sabah 2 A sınıfına gelen Ayhan Arap’tan (Berkalp) okkalı birer Osmanlı tokadı yemiştik. O top Aytuma’daki takıma ve kulübe kadar gitti. Benzer şekilde Bladanisya’da, Paramal’da, Muttayaga’da, Armenehor’da öğrencilerin de yer aldığı fakat köylerin güçlü kuvvetli gençlerinin yer aldığı takımlar oluşturuldu. Bizim Aytuma’da bu işe gönül koyanların en önünde Yaşar Duru, köy öğretmenimiz rahmetli Erdem Osman, Mehmet Hasan’ı sayabilirim. Aytuma’daki cilayi, Ali Bey Hasan Ağa’dan uzun vadeli kiralandı. Yaşar Duru araya Müftüzade’yi koydu. İngiliz Üsleri’nden dozerler köye geldi. Kısa bir süre sonra artık bizim de bir sahamız vardı.

O sahada oynadığımız ilk maç müthişti. O yılın kesin favorisi olan Alehtora (Gökağaç) takımı ile cilayide oynadık. Cilayi’den çıkmanın mümkünü yoktu. Bütün köy ordaydı. “Ha bre ha! Sağlam dutun!” tezahüratları arasında O maçı 3-1 kazanmıştık. Ardından ani gelişen olaylar nedeniyle ben Lefkoşa’da mücahit yazılmış ve liseye Lefkoşa’da devam etmeye başlamıştım. Bütün maçlara gidemedim. Son maçı Leymosun’da Bladanisya ile oynadık; kazansaydık biz birinci olacaktık. Maç 0-0 berabere bitti. Alehtora şampiyon oldu. Ertesi yıl yapılan ligi Bladanisya (Çamlıca) kazandı. Aytuma’daki cilayi’de ilk yarısında Bladanisya’nın 3-0 öne geçtiği, ikinci yarının ilk on dakikasında Aytuma’nın maçı 3-2’ye getirdiği direkten dönen topların olduğu ve yağmurun yarım bıraktığı müthiş bir maç var. Ta o yıllardan Başkan Muharrem Gerçeker Bladanisya’nın o efsane takımcığını omuzlayan kişiydi. O sıralarda bölgede Yalova (Piskobu) birinci lige çıkmiştı. Hilal yeğenim Yalova’nın efsane kalecisiydi. Onu Aytuma’nın kalesine geçirmek ve yenilmez olmak bizim rüyamızdı. O bize takımın kuruluşunda antrenör olarak hizmet etti. Evdim’in (Düzkaya) ikinci lige çıkışı 1974 öncesinin bölgedeki önemli spor olaylarından biri olarak yaşanmıştı. O günlerden geçilerek cilayinin hayaliyle Mesarya’da Türkmenköy Aydın Spor Kulübü’nün (Aytumalılar, Bladanisyalılar vd) dünyaya açılarak oluşturdukları takımın tarihini yazarak cilayinin sırrını genç nesillere daha iyi anlatabildiğimiz ölçüde cilayi gerçekten geçilmez olacaktır. Bu takım bu gün Yalova’nın ve Düzkaya’nın önünde birinci ligde mücadele ediyorsa bunda cilayinin (Bladanisyadaki ve aytumadaki cilayinin ruhunu temsil eden sevgili yeğenim Muharrem Gerçeker’in şahsında bölge insanının sağlam, sert ve mert mizacının etkisi büyüktür. Rahmetli Ali Namık’ı unutmamak gerekir.

Mehmet Barışsever

Hiç yorum yok: